Kırmızı Konak’ın duvar renklerinin solmasıyla bina Pembe Konak olarak anılmaya başladı. 70’li yılların ortasına kadar bina gazeteye ev sahipliği yaparken sonrasında konağın bahçesine yapılan ek bina, 17 Ekim 2005’e gazetenin merkezi oldu. Cumhuriyet, 17 Ekim 2005 sonrasında ise yayın hayatına Şişli Mecidiyeköy’deki binasında devam ediyor. Gazetemizde 14 yıl genel yayın yönetmenliği yapan İbrahim Yıldız, efsane binanın dokusunu, geleneklerini ve sonrasını anlattı.
Üç katlı binanın en önemli özelliklerinden birisinin içerisinde matbaanın da olması olduğunu belirten Yıldız, “Gazeteciler ve matbaa emekçileri iç içeydi. Dayanışmanın merkezi gibiydi bina. Herkes aynı havayı kokluyor, hazırlanan gazete sıcağı sıcağına elden elde dolaşıyor ve gerekirse düzenlemeler yapılıyordu. Yapılan gazeteyi hemen elimize alabilmek büyük moral oluyordu” dedi. O zaman, şimdiki teknolojinin olmamasından kaynaklı sürecin daha farklı ilerlediğinin altını çizen Yıldız, “Son düzenlemelerden sonra gazetenin kalıpları çıkarılıyor, araçla uçağa, uçakla da Ankara ve İzmir’e yollanıyordu” ifadelerini kullandı. Yıldız, Cumhuriyet’in “Babıâli’nin gazeteci okulu’ olduğunu söylerken gazetemizden çıkan gazetecilerin hem Cumhuriyet’te hem başka televizyon ve gazetelerde yazar ve yönetici olarak önemli yerlere geldiğini, bu geleneğin de devam ettiğine dikkat çekti. Yıldız, Cumhuriyet’i diğer gazetelerden ayıran bir başka özelliğin de olaylar karşısında “yazar-çizer-çalışan” olarak ortak hareket edilebilmesi olduğuna işaret etti.
GEÇİŞ SÜRECİ
Yıldız, gazetelerin binaları arasındaki geçişi ise şöyle anlattı: Ahşap konak bir süre sonra hem yıpranmaya hem de yetmemeye başladı. Öncelikli çözüm, konağın bahçesine ek beton bina yapmak oldu. Sonrasında ise İlhan Selçuk ve Alev Coşkun ile yer arayışına giriştik. Şu anki binayı bulduk. Eski HAVA Ş binası olduğu için teknik altyapısı hazırdı ve de yeri çok merkeziydi. 17 Ekim 2005’te de bu taşınma işlemi gazete künyesine de yansıdı.
GÖZALTILAR VE KAYIPLAR ‘BUNLARA ALIŞACAKSIN’
lk olarak bir dava kapsamında Ankara’da gözaltına alındığını ve iki gün gözaltında kaldığını belirten Yıldız, “O zamanlar gazetecilerin gözaltına alınması çok yaygın bir durum değildi. İstanbul’a döndüğümde İlhan Selçuk’un ilk sözü ‘Oğlum burası Cumhuriyet gazetesi, bunlara alışacaksın’ olmuştu. Dediği gibi de oldu, maalesef gözaltılara, tutuklamalara alıştık, bunlara ölümler de eklendi” dedi. Yıldız, en unutamadığı yaralayıcı anılardan birisinin ise Mumcu’nun ölüm haberi olduğunu söyledi. “Vapurdaydım ve gazeteye geçiyordum” diyen Yıldız, “O kara haberi aldığımda yaşadığım şok ve üzüntüyü hâlâ tüm canlılığıyla anımsıyorum” ifadelerini kullandı. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası bir süre gazetenin son halini görevli subayların kontrol ettiğini belirten Yıldız, “Ertesi gün sayfalarda boş sütun olması, o haberin ya da köşe yazısının sansürlendiğini gösterirdi. Buna karşın Cumhuriyet, baskıya boyun eğmeden inandığı doğruları yazmaya devam etti. Farklı zaman ve olaylar dahlinde İlhan Selçuk üzerinden gazeteye müdahale etmek isteyenler oldu, İlhan ağabeyin onlara yanıtı hep ‘Herkes kendi işine baksın’ oldu” dedi.
ÖDÜN VERMEDEN REKABET
90’lı yılların gazeteler arası rekabetin yoğun olduğunu ve Cumhuriyet’in önemli atılımlar yaptığını belirten Yıldız, ancak bunun gazetenin önceliklerine bağlı kalarak yapıldığına işaret etti. Yıldız şunları söyledi: “Birçok gazete kuponla ürünler veriyordu. Bizim sloganımız ise ‘Cumhuriyet sadece gazete verir’di. Salı günleri klasikler, Cuma günleri ise Aydınlanma kitapları verdik ücretsiz. Sonrasında da özel günlerde kendi hazırladığımız müzik ve film cdleri verdik. Seslendirmelerini de Rutkay Aziz yaptı.”